China Daily / Shen Dingli
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 26 Mayıs’ta George Washington Üniversitesinde yaptığı konuşmada, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Çin’e yönelik politikasını tekrar teyit etti; iş birliği, rekabet ve yarışma. Blinken ayrıca, Biden’ın Çin’e yaklaşımını üç kelimeyle özetledi, “yatırım, uyum ve rekabet”.
Açıkçası, Biden yönetimi, 2020’lerin on yılı için ABD’nin Çin karşıtı stratejisinde “rekabeti” vurguluyor. Bu, Pasifik’in iki tarafındaki ikili ilişkilerin mevcut donma gerçeğiyle eşleşiyor (Çin ve ABD, birkaçını saymak gerekirse ticaret, yatırım, teknoloji, yenilik, etki ve jeostrateji için gerçekten rekabet ediyor).
“YATIRIM, UYUM VE REKABET”
Blinken, ABD’nin Çin’e yönelik politikasına “iş birliğini” dâhil ettiği için takdir edilmelidir. Bu, mevcut yönetimdeki devam eden siyasi düzeltmenin, onu önceki yönetimden farklılaştırdığını gösteriyor. ABD Başkanı Joe Biden, selefi Donald Trump’ın bıraktığı siyasetin çoğunu sürdürürken, Çin-ABD rekabetini raydan çıkarmak için değil, korumak için parmaklıklar inşa etme niyetini gösterdi.
Birçok bölgesel ve küresel sorunlar mevcut, iklim değişikliği, Kore Yarımadası nükleer meselesi, İran’ın nükleer anlaşmanın yeniden rayına oturması konusundaki konumu, Covid-19 salgını, terörizmle küresel mücadele gibi, eli kulağındaki gıda ve enerji krizlerinden bahsetmiyorum bile. Bunların her birinin üstesinden gelmek için dünyanın Çin’in katılımı ve katkısına ihtiyacı bulunuyor. Yine de rekabet listesi uzun görünüyor: değerler, halklar, adalet, kurallar, ticaret, piyasa, tedarik zincirleri, yenilik, ileri teknoloji ayrışması, uzay haricinde Doğu Avrupa ve Hint-Pasifik bölgesinde jeostratejik rekabet. Blinken’ın görüşüne göre, bu tür bir stratejik rekabet İkinci Dünya Savaşı sonrasında liberal dünya düzeninin yaşamasıyla çok ilgilidir.
KURALA DAYALI ULUSLARARASI DÜZEN
Çin, reformları ve dışa açılımı başlatmasından bu yana savaş sonrası düzenden kesinlikle faydalandı. Yine de Beijing yönetimi dış çevresini, özellikle komşularla olan durumunu düzeltmelidir. Bu amaçla Çinli liderler, Çin’in dışa açılma kapısının sadece daha fazla açılacağını yinelediler. Kurala dayalı uluslararası düzen sadece Çin ve diğer birkaç ülke için değil, aynı zamanda dünyanın geri kalanı için de geçerlidir. Bu tür bir sistemin baş mimarı olarak ABD, öncelikle Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesi tarafından tanımlanan, mevcut kurala dayalı düzenin koşullarına uyma konusunda eşit yükümlülüğe sahiptir.
Kyoto Protokolü’nü onaylamayı reddeden ve Paris Anlaşması, Ortak Kapsamlı Eylem Planı (İran nükleer anlaşması) ve Trans-Pasifik Ortaklığı Anlaşması’ndan ayrılan ABD oldu. Ve Biden yönetimi altında, ABD Paris Anlaşması’na yeniden katılmasına ve 2015 yılında ihlal ettiği nükleer anlaşmaya İran ile geri dönmeyi düşünmesine rağmen, tekrar geri çekilip çekilmeyeceğini kimsenin bilmediği refah için Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesini kurmaya çalışıyor.
“TAIWAN ÇİN’İN AYRILMAZ PARÇASIDIR”
Aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin ile birlikte hareket eden ABD oldu ve Taiwan’ın ana vatanla birleşmesi çabasına yardım etti. Ancak Kore Savaşı (1950-1953) sırasında dönemin ABD başkanı, Taiwan’ın statüsünün belirsiz olduğunu söyledi. Ve görünüşe göre ABD, “tek bir Çin vardır” ve “Taiwan Çin’in ayrılmaz parçasıdır” yönündeki taahhüdünü ve uluslararası hukuku ihlal ediyor. Çin-ABD ilişkileri 1970’lı yıllarda normalleşti ve bu ilişkiler “Tek Çin” politikası ile iki tarafın imzaladığı üç ortak bildiriye dayanıyor. Ancak ABD kısa süre sonra “Taiwan İlişkileri Yasası’nı (TRA)” çıkardı ve ardından, “TRA artı üç bildiri” politikasını benimsedi. 1982 yılında ABD, Taiwan’a silah satışıyla ilgili Beijing ile üçüncü bildirisini imzaladığı zaman, aynı zamanda “altı güvence” verdi. Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi ilk olarak onları açıkça destekledi ve şimdi Biden yönetimi, “Tek Çin” politikasını, “TRA, üç bildiri artı altı güvence” olarak tanımlıyor.
Buna rağmen, ABD’nin Çin’e yatırım yapması memnuniyetle karşılanacaktır ve Çin’in ABD’de yatırım yapmasının önündeki engelleri kaldırmalıdır, çünkü iki ülke ne kadar fazla yatırım yaparsa, birbirlerinden o kadar fazla yararlanacaktır. Ve rekabet yoluyla iki taraf, ürünleri ve hizmetlerinin kalitesini iyileştirebilir ve hattı diğer ülkelerin bir taraf ya da diğer tarafla birlik olmasını önleyebilecek bazı ortak yatırımlar düşünebiliriz. Kısacası, yapıcı rekabet için sağlıklı yatırım yapılmasını ve tüm rakiplere kurala dayalı düzenin uygulanmasını memnuniyetle karşılıyoruz.