İsveç ve Finlandiya heyetlerinin NATO’ya üyelik başvurularına ilişkin istişarelerde bulunmak üzere Ankara’ya geldiğini hatırlatan Mehmet Ali Güller’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘hiç gelmesinler, zahmet etmesinler’ demesinden birkaç gün geçtikten sonra İsveç ve Finlandiya heyeti Türkiye geldi ve sarayda müzakereler yapıldı. İsveç ve Finlandiya’dan görüşmeye, İsveç Başbakanlık Ofisi Devlet Sekreteri Oscar Stenström ve Finlandiya Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Jukka Salovaara katıldı. Türkiye heyetine ise Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal başkanlık etti.
5 saat süren toplantı sonrası Sözcüsü Kalın’ın yaptığı açıklamanın özeti şöyle: Bir ilerleme var. Her ne kadar Türkiye’nin güvenlik endişeleri giderilmiş değilse de bu konuda karşılıklı adımlar atıldığına dair müzakerenin sürdüğü yönünde açıklamalar var. Her ne kadar bir müzakere metni çıkmasa da şimdi heyetlerin ülkelerine dönüp Türkiye’nin istediklerini kendi liderleriyle görüşüp her iki ülke hükümetlerinin karar vereceği bir sürece girdik. Böylelikle müzakerenin ilk ayağı tamamlanmış oldu.
İbrahim Kalın’ın açıklamalarından öne çıkanları sıralarsak, ‘Türkiye’nin güvenlik kaygıları, somut adımlarla belli bir takvim çerçevesinde karşılanmadığı takdirde sürecin ilerleyemeyeceğine dair mesajımızı çok net bir şekilde ifade ettik.’ dedi. Kalın, ‘Muhataplarımız notlarını aldılar, değerlendirmelerini yaptılar. Dönüp kendi liderliklerine takdimde bulunacaklar. Bu raporları kendileri arz ettikten sonra bizim onlarla temaslarımız devam edecek. Önümüzdeki günlerde, kendilerinin taleplerimize nasıl cevap vereceklerine dair cevapları aldıktan sonra da süreci karşılıklı olarak sürdürmeye devam edeceğiz.’ açıklaması yaptı.
“ESAS OLAN İSVEÇ VE FİNLANDİYA’NIN DEĞİL, ABD’NİN TERÖRE DESTEĞİ”
Kalın’ın beni rahatsız eden ifadesi şu oldu, ‘PKK’nın PYD’den, YPG’den farklı bir örgüt olmadığını açık ve net bir şekilde ortaya koyduk. Amerika yapıyor diye bu hatayı Avrupalıların da yapması gerekmiyor.’ Bu diplomasinin ruhuna aykırı bir şey. Siz bunu muhatabınıza ‘o hata yapıyor ama siz yapmayın’ dediğiniz zaman ‘o yapıyorsa benim de hakkım doğar’ diye karşı tarafa bir koz vermiş oluyorsunuz. Halbuki ‘ABD’nin de sizin de yapacağınız bu hataları reddediyoruz’ diyerek masada durması lazım. Bir tarafın yaptığını kabul görüntüsü, ikinci tarafın da o ‘hata’yı ki bu hata değil suç aynı zamanda. Burada esas olan İsveç ve Finlandiya’nın teröre desteği değil, ABD’nin teröre desteği. ABD teröre destek verdiği için İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerde teröre destek verebiliyor. ABD destek vermezse bu ülkelerde vermeyecek. Dolayısıyla Türkiye bu veto kartını kullanma fırsatını İsveç ve Finlandiya’nın teröre desteğini kesmekten çok ABD’nin teröre desteğini kesmeye endekslemeli.
Olayın bir de şu yönü var; diyelim ki, İsveç ve Finlandiya NATO’ya üyeliğinin kabul olması için Türkiye’nin şartlarını kabul ettiler. O zaman problem çözülmüş mü olacak? ABD’nin teröre destek boyutu nerede işin? Dolayısıyla işin esasını ortadan kaldıracak bir ‘veto kartı’ fırsatı olarak değerlendirmek lazım. Bu fırsat Türkiye’nin eline bir daha geçmeyecek çünkü. Olağanüstü yararlı bir fırsat. Üstelik ABD’nin Ukrayna cephesinde Rusya ile çatışırken sıkışmışlığı da var. Türkiye’nin bunu iyi kullanabileceği bir zemin var.
ABD’DEN ASYA-PASİFİK’TE YENİ ATILIM
ABD Başkanı Joe Biden’ın Asya turunun özeti hem güvenlik hem de ekonomi alanında birtakım inşa süreci başlamış olanları genişletmek, bir de yeni bir inşa başlatmaktı. Başlamış olan ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan’dan oluşan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’ydu (QUAD). Buna bir ‘Asya NATO’su yakıştırması da var. Diğer yandan 17 ülke ile birlikte Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi diye yeni bir yapı ortaya koydu. Bu daha çok Obama döneminde imzalanmış ama Trump döneminde ABD’nin çekilmiş olduğu Trans-Pasifik ortaklığın yerine Biden yönetiminin inşa etmeye çalıştığı yeni bir ekonomik birlik adımıydı. Bu adım şimdilik ABD açısından başarılı görünüyor ama üye ülkelerin ‘Çin’de bu birliğe dâhil olsun, ABD ile Çin arsında kalmak istemiyoruz’ talepleri var. Bu talep sonrası ABD, Çin’e de açık tuttu. Çin’in başvuru yapıp yapmayacağı ayrı bir konu.
Öte yandan Çin Ticaret Bakanlığı önemli bir açıklama yaptı. Çin Ticaret Bakanlığı Sözcüsü Gao Feng Asya-Pasifik bölgesinde kapsamlı ve üst düzey bir serbest ticaret bölgesini gerçekleştirmek için Çin’in gayret göstermeye devam edeceğini açıkladı. Feng, Çin’in Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma’ya (CPTPP), Dijital Ekonomi Ortaklık Anlaşması’na (DEPA) katılmayı sürdüreceğini ve Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasın kaliteli biçimde hayata geçireceklerini de belirtti.
“ORTAK KATILIM VİZYONU” ANLAŞMASI
Bu arada Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin ziyaretleri var. Associated Press’in bir iddiası bulunuyor; Çin’in önümüzdeki hafta Asya-Pasifik bölgesindeki on ada devletle bir anlaşma yapacağı yönünde… Daha önce Solomon Adaları ile yaptığı anlaşmanın benzerinin yapılacağı iddia edildi. Bunun adına Çin’in ‘Ortak Katılım Vizyonu’ dediği belirtildi. Ayrıntıları henüz tam olarak bilmiyoruz ama bu yönde bir gelişme olursa ABD ne kadar ‘Açık Hint-Pasifik Bölgesi’ diyerek kendine bir açık bölge ilan etmeye kalkarsa, tersinden Çin’in bölge ülkeleriyle buralarda hem ekonomik hem ticaret hem de siyasal alanda yeni iş birliği modelleri geliştirerek ABD’nin bu bölge içerisinde ‘at oynatma’ saldırılarına karşı hamleler yaptığı bir tablo önümüze çıkmış olacak.”