Anadolu’nun güneydoğusunda büyük yıkıma, çok sayıda kayba ve derin acılara yol açan çok şiddetli iki deprem, iki basit gerçeği bir kez daha anımsattı: 1) Deprem önüne geçilemez, önceden haberdar olunamaz, yalnızca geniş bir zaman kesiti içinde tahmin edilebilir bir doğa olayı, 2) Akılcı önlemler, bilimsel uygulamalar, yeterli hazırlıklar ve devlet gücüyle, depremin zararlarını en aza indirmek, hatta kayıpsız atlatmak mümkün.
Kahramanmaraş’taki Pazarcık ve Elbistan merkezli depremler gösterdi ki bir deprem ülkesi olan Türkiye özellikle yanlış-plansız kentleşme, çürük inşaatlar ve her 10 yılda çıkan imar afları nedeniyle her seferinde deprem sonrası arama-kurtarma çalışmalarına yoğunlaşmak zorunda kalıyor ve ne yazık ki başarı ölçütü büyük oranda enkaz kaldırma üzerinden belirleniyor. Kaldı ki üzülerek söylemek zorundayım, 10 ili birden yıkıcı biçimde etkileyen böylesi geniş çaplı bir deprem gerçeğinde, bu kez enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmalarında özellikle Hatay ve pek çok ilçe ile köyde geç kalındığını, çok kritik saatlerin müdahale yapılamaksızın geçirildiğini görmüş durumdayız. Eşgüdüm sağlanamadı, gerekli acil yardım gönderilemedi, çok geniş bir deprem bölgesi uzun sayılabilecek bir süre boyunca sahipsiz kaldı. Özellikle ikinci depremin yetkili kurumları da bir tür şoka soktuğu anlaşılıyor.
AFET BAKANLIĞI AÇIK İHTİYAÇ
Çin de Türkiye gibi tarih boyunca büyük depremlerle sarsılmış bir ülke. Çin Deprem Müdürlüğü’nün verilerine göre dünya genelinde büyük can ve mal kaybına yol açan depremlerin üçte biri Çin’de meydana geliyor. Ülkenin istisnasız bütün eyaletlerinde Richter ölçeğine göre en az beş büyüklüğünde deprem yaşanmış durumda. Dünya tarihinde resmi kayıtlara geçen ilk deprem, 23 Ocak 1556’da Shaanxi’de yaşanmış, yaklaşık 830 bin kişi yaşamını kaybetmiş. Modern zamanlarda, 1976’da 240 bin cana mal olan Tangshan depremi halen hatırlarda. Bunun gibi, 2008’de Sichuan eyaletinin Wenchuan kentinde 8 büyüklüğündeki deprem de büyük yıkıma yol açmış, yaklaşık 70 bin kişi yaşamını yitirmişti.
Çin ve Türkiye’nin deprem gerçekleri birbirine benziyor ama depremle ve sonrasıyla mücadele bakımından önemli farklar da söz konusu. Son depremler dolayısıyla Türkiye’de soru işaretleriyle birlikte dile getirilen iki önemli husus var: 1) Neden hâlâ bir Afet Bakanlığımız yok, 2) Türk Silahlı Kuvvetleri arama-kurtarma çalışmalarına neden öncelikle ve ivedilikle katılmadı?
Türkiye’de doğal afetlere ilişkin temel politikalar, oldukça geç sayılabilecek bir tarihte, büyük Erzincan depreminin ardından 1939’da geliştirilmeye başlandı. 1959’da çıkarılan bir kanunla konuyla ilgili ilk kapsamlı yasal düzenleme yapıldı. 1988’de devletin tüm imkânlarının afet bölgesine en hızlı biçimde ulaşmasını ve afetzedelere ilk müdahalenin en etkin biçimde yapılması için kapsamlı bir yönetmelik düzenlendi. 17 Ağustos 1999 Marmara depremi ise bir dönüm noktası oldu ve özellikle deprem sonrasındaki çalışmalarda koordinasyon sağlanması açısından önemli adımlar atıldı. Sivil Savunma, Afet İşleri Genel Müdürlüğü gibi çeşitli bakanlıklara bağlı kurumlar kapatılarak, Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kuruldu. 2009’da çalışmalarına fiilen başlayan Afet ve Acil Durum Başkanlığı-AFAD, halen İçişleri Bakanlığı bünyesinde afet ve acil durumlara yönelik tek resmi yetkili kurum olma özelliği taşıyor.
Çin, başta deprem olmak üzere afetlerle mücadeleyi 2018 yılından itibaren Acil Durum Yönetimi Bakanlığı çatısı altında yürütüyor. Ulusal acil durum planlarının hazırlanmasını organize eden, ciddi ve büyük riskleri önlemek ve etkisiz hale getirmek için birleşik bir afet raporlama sistemi kuran, acil durum güçlerini ve malzeme rezervlerini koordine eden bakanlık, tıpkı Türkiye’deki gibi farklı bakanlıklardaki acil durum yönetimi bölümlerinin birleştirilmesiyle kurulmuş.
ORDU DERHAL DEPREM BÖLGESİNE
İkinci nokta, afet sonrası müdahale ve kurtarma çalışmalarında ordunun rolü. Çin’de yakın yıllarda meydana gelen doğal afetler, kurtarma faaliyetlerinde Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun büyük rol oynadığını gösteriyor. Bu açıdan özellikle 12 Mayıs 2008’de Sichuan eyaletinde meydana gelen deprem, Çin silahlı kuvvetlerinin önemini bir kez daha göstermişti. 1979’da Vietnam’a karşı girişilen sınır savaşından sonraki en büyük askeri harekâtın yapılması, 130 bin askerin derhal harekete geçirilerek Sichuan’a aktarılması, can kayıplarının daha fazla olmasını önlemişti.
Son depremlerde ise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ancak ikinci günün sonuna doğru deprem bölgelerine intikal edebildi, en kritik saatlerde müdahale edemedi. Yukarıda belirttiğim gibi, Çin ordusu “derhal” deprem bölgesine gönderiliyor. Şimdilik bu kadarını söylemekle yetineyim.
Son depremlerden sonraki iki gün açıkça gösterdi ki Türkiye’nin deprem ve diğer doğal afetlerle ilgili bir başkanlığa değil, bakanlığa ve TSK’nın hemen harekete geçmesine ihtiyacı var. Dilerim ülkemiz, bu son yıkımlar ve acılardan sonra gerekli dersleri artık çıkarmayı başarabilir.
Tunca Arslan