Finlandiya Başbakanı Sanna Marin 2 Aralık’ta Avustralya’yı ziyaret etti ve Avrupa’nın, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmadan ‘’yeteri kadar güçlü olmadığını’’ söyledi. Guardian gazetesinin haberine göre, Marin, ‘’Güçlü olduğumuzdan emin olmalıyız. Size acımasızca dürüst olacağım, Avrupa yeterince güçlü değil. ABD olmasaydı başımız belada olurdu’’ dedi. Avrupa’nın kendi savunma kapasitesini oluşturmasının acilliği konusunda ısrar eden Marin, ‘’Avrupa savunması, Avrupa savunma endüstrisi söz konusu olduğunda ve farklı türdeki durumlarla başa çıkabileceğimizden emin olduğumuzda, aynı zamanda bu kapasiteleri oluşturduğumuzdan emin olmalıyız.’’ diye konuştu.
Finlandiya, mayıs ayında İsveç ile birlikte NATO’ya katılmak için başvuruda bulunurken, Türkiye ve Macaristan’ın bu başvuruları onaylamasını bekliyor. Finlandiya Başbakanı Marin’in açıklamaları, son birkaç yıldır Avrupa siyasi anlamsalında popüler bir meşhur bir söz olan Avrupa ‘’stratejik özerkliği’’ tartışmasını yeniden alevlendirse bile, Ukrayna’daki krizin patlak vermesinden bu yana bu tartışma azaldı. 2013 yılına dayanan Avrupa ‘’stratejik özerkliği’’ söylemi, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2017 yılından 2021 yılına kadar Beyaz Saray’a girmesi ve onun transatlantik karşıtı açıklamalarının ABD’de siyasi ilgi görmesi, ancak Brüksel’de siyasi gerginliğe sebep olmasından sonra tekrar nüksetti. Covid-19 salgınının patlak vermesi, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in 2020 yılında ‘’Avrupa stratejik özerkliği bizim neslimizin bir numaralı hedefidir’’ ve Avrupa Birliği’nin (AB), ‘’bu yüzyıldaki yeni ortak projesi’’ olduğunu ilan etmesine ilham veren fikri güçlendirdi.
TEK BOYUTLU STRATEJİK ÖZERKLİK
Stratejik özerklik, uygulamada belirsiz olsa da, bloğun kendi kendine yeterliliğini desteklemesine yardımcı olmada egemen dış politikadan, savunma sektörüne ve Avrupa endüstrisine kadar uzanan bir dizi girişimi kapsamaya başladı. Buna karşın, Ukrayna’daki çatışmayla birlikte bu söylem stratejik özerklikle ilgili tek bir boyuta, yani Avrupa’nın savunma kapasitesinin artırılmasına indirgendi. Avrupa ülkeleri, Ukrayna’daki savaşın ardından üç ay içinde kendi savunma bütçelerinde yaklaşık 200 milyar avro tutarında artış yapacaklarını açıkladılar.
Washington uzun süredir bunu bloktan, özellikle Avrupa’daki NATO müttefiklerinden istiyor. Ukrayna’daki çatışma ABD için bir fırsat haline geldi. Trump, ABD’yi NATO’dan çıkarma tehdidinde bulunmasına rağmen, Ukrayna’da krizin çıkması ve ABD’nin Avrupa’ya stratejik güvenlik sağlamayı önermesi AB’yi Washington’ın egemenliği için bir araca dönüştürdü.
EGEMEN BİR AVRUPA STRATEJİSİ
Avrupa’nın ‘’stratejik özerkliği’’ sadece AB’nin savunma harcaması ve savunma kapasitesiyle ilgili olmamalıdır. Eskimiş bir transatlantik dogmasından etkilenen bir stratejiye nazaran, ‘’egemen bir Avrupa stratejisi geliştirmek için kendi stratejik pusulasını’’ belirlemeye bağlı olmalıdır. Brüksel, Avrupa’nın çıkarlarını ve stratejik kültürünü, küresel etkisini korumak için gücünü sürdüren ABD’nin kendi çıkarlarından ayırmalıdır.
Stratejik özerklik, AB’nin, ABD’den ayrılması anlamına gelmez. Ancak stratejik özerklik, ‘’Avrupa’nın güvenlik yapısındaki rolünü’’, ortaya çıkan güvenlik sorunlarını değerlendirmede ve stratejik pusulasının çok uzağındaki çatışmalardan kaçınmada birçok alternatif arasında stratejik yolunu bağımsızca belirlemesini güçlendirir. Bu tür niyetler Washington’ın etkisinden daha fazla bağımsızlık gerektiriyor. ABD, Avrupa’nın stratejik özerkliğinin peşinde koşmasına ne kadar izin verir?
ABD, AVRUPA’YI PERİŞAN EDİYOR
ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, Avrupa’yı ABD’nin sözde ‘’Çin ile büyük güç rekabeti’’ stratejik rotasına sokmayı umuyor. Buna karşın Çin Avrupa’nın güvenliğine bir tehdit oluşturmuyor. NATO’nun bu yıl Madrid zirvesinde yeni kabul ettiği Stratejik Anlayış belgesinde ilk kez Çin’e değinildi ve Çin’den ‘’sistemik bir sorun’’ olarak bahsedildi. Bu Washington’ın, bölgenin güvenliğini ‘’Hint-Pasifik’’ bölgesindeki güvenlik gelişmelerine bağlama çabalarına işaret ediyor. Yine de ‘’Hint-Pasifik’’ ABD’nin, Hindistan’ı Doğu Asya’daki ‘’Quad’’ dengeleme stratejisine dâhil etmek için kullandığı söylemsel bir araçtır. Şimdi, Washington’ın sözde Hint-Pasifik’teki ‘’ikili pozisyonunu’’ dengelemek ve mümkün olduğu kadar çok ülkeyi kendi Çin’e karşı tehlikeli çerçeveleme adımına dâhil etmek için ABD, Avrupa’yı perişan ediyor.
‘’Stratejik özerkliği’’ başarmak için Avrupa ülkeleri ‘’stratejik hedeflerini’’ kendi stratejik ve ulusal çıkarları ışığında daha iyi tanımlamalıdır – 1990’lı yılların tek kutuplu sözde liberal enternasyonalizmi tarafından belirlenen miadını dolduran bir strateji değil. Avrupa ülkeleri küresel sistem 21. yüzyılda bir dönüşüme gittiği için çok kutupluluğun yükselişini kabul etmeliler.
Bu yüzden Avrupa, eski Trump yönetiminin propagandasını yaptığı ve Biden yönetiminin benimsediği Çin hakkındaki ‘’Amerikan siyasi uzlaşmasından’’ ne kadar hızlı kurtulursa, gerçek ‘’Avrupa stratejik özerkliğini’’ o kadar hızlı başarabilir.