Çin’in Solomon Adaları’yla ilişkisine dair ilk bilgimi 2006 yılında, Çin Uluslararası Radyosu Türkçe Servisi’nin Beijing’deki merkezinde editör olarak çalışırken edinmiştim. Pasifik’teki bir ada(lar) devleti olan küçük ülkedeki parlamento seçimleriyle ilgili haberlerden birinde, seçim sonuçlarını protesto eden bir grubun, başkent Honiara’daki Çin mahallesini hedef aldığı belirtiliyordu. Protestonun nedeni, ülkenin ticari dünyasında söz sahibi olan Çinlilerin seçimlere etki ettiği iddiasıydı. Yanlış hatırlamıyorsam Çin devleti iki üç gün içinde 600 kadar yurttaşını adadan tahliye etmiş, olaylar çok da fazla büyümeden sona ermişti. O gün bugündür bu ilginç ve sevimli ülkeyi aklımın bir köşesine not ettiğimi söyleyebilirim.
İkinci Dünya Savaşı’nda Japonlar ile Amerikalılar arasındaki, filmlere de konu olan Guadalcanal çarpışmalarının yaşandığı, Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre dünyanın en az gelişmiş ülkelerinden biri olan Solomon Adaları, 2019 Eylül ayında Taiwan’la ilişkisini kesip “Tek Çin” politikasını kabul ettiğini ilan ettiğinden beri dünya gündeminde tekrar sıkça yer alır oldu. Çoğu dış haber uzmanının bile dünya haritasındaki yerini kolayca gösteremeyeceği bu sessiz ülke, bir süredir ilgi odağı halinde.
İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin resmen kurulmasından çok değil yalnızca 18 gün sonra, Solomon Adaları Başbakanı Manesseh Sogavare Çin’i ziyaret etti ve Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’le görüştü. Görüşmede çeşitli alanlardaki iş birliği fırsatları değerlendirilmiş ve Xi, Solomon Adaları’nın Deniz İpekyolu’nun güney ucunda yer aldığını önemle belirtirken, Sogavare de Cumhurbaşkanı Xi tarafından önerilen Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin kendilerine büyük fırsatlar yarattığını ifade etmişti. 2019’un Eylül-Ekim aylarındaki bu hızlı gelişmelerin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve bölgedeki müttefikleri Avustralya ile Yeni Zelanda’yı ürkütmesi elbette ki hiç şaşırtıcı olmadı.
İKİNCİ BİR KÜBA MI?
Son olarak iki gün önce, 13 Haziran’da “ABD’nin Çin’e karşı Taiwan’ı kışkırtma girişimlerine karşı Çin’in resti” şeklinde yorumlara yol açacak biçimde, Çin polislerinin Solomon Adaları’ndaki meslektaşlarına yönelik eğitim tatbikatı ise ortamı epeyce hararetlendirdi. ABD ve Avustralya’dan yapılan açıklamalarda, “bölgede bir Çin üssünün kurulmasından ve ikinci bir Küba oluşturma çabalarından” duyulan rahatsızlık dile getirildi.
Aslında eğitim tatbikatı işin bahanesi sayılır. Pasifik’te suların bir kez daha ısınmasının gerçek nedeni, son üç yıldaki sürecin bir parçası olarak Solomon Adaları ile Çin arasında geçen nisan ayında bir de güvenlik anlaşması imzalanmış olması. BBC anlaşma henüz imzalanmadan yaptığı bir haberde “Çin ve Solomon Adaları’nın müzakere ettiği güvenlik anlaşması Avustralya’da büyük endişe yarattı” demiş ve “Anlaşmanın detayları hâlâ belirsiz olsa da ve Çin orada korkulduğu gibi bir askeri üsse sahip olmasa da Çin’in bölgede yayılması korkutucu” diyen bir Avustralyalı uzmanın görüşlerine yer vermişti. Eski Avustralya Başbakanı Scott Morrison’ın Çin’in bu adımlarının kendileri için kırmızı çizgi oluşturduğunu söylediğini de ekleyelim.
ABD’YE ÜÇ SORU
Küçük ve yoksul Solomon Adaları, Çin-ABD ve Çin-Avustralya ilişkilerindeki gerginliğe yeni bir halka eklemiş durumdayken, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin’in ortaya attığı soruları hatırlatalım. Sözcü, Çin ve Solomon Adaları arasında gelişen ilişkiye dair ABD’nin tavrını eleştirirken şu üç soruyu yöneltmişti:
-Solomon Adaları’nın diğer ülkelerle güvenlik iş birliği yapması bir tehdit anlamına mı gelir?
-ABD, ada ülkesini bağımsız ve egemen bir ülke mi, yoksa kendisine bağlı bir uydu olarak mı görüyor?
-ABD, Solomon Adaları’yla eşit bir şekilde ilişkilerini geliştirmek mi, yoksa ada ülkesini kontrol etmek mi istiyor?
Belli ki önümüzdeki günlerde Solomon Adaları kendinden söz ettirmeyi sürdürecek.
Tunca Arslan