Arada, çok şeyin habercisi niteliğindeki Altın Küre’yi de kazanan “Her Şey Her Yerde Aynı Anda”nın (Everything Everywhere All at Once) 11 adaylıkla çıktığı Oscar sahnesinde yedi ödül kazanması bence 95 yıllık Oscar tarihinin en ilginç ve şaşırtıcı olaylarından biri.
Kaliforniya’da ailesiyle birlikte köhne bir çamaşırhane işleten Çin göçmeni kadının çoklu evrendeki maceralarını ve vergi dairesiyle boğuşmasını anlatan, aksiyon desen değil, komedi desen değil, bilimkurgu desen hiç değil film hakkında geçen yıl 19 Nisan’da bu köşede yazmış ve çok ama çok sıkıldığımı ifade etmiştim. Kaldı ki yarı yarıya beğenenler de olmakla ya da benim kadar sıkılmamakla birlikte pek çok eleştirmen de benzer kanıdaydı: Ortalama bir film!
Daniel Kwan ve Daniel Scheinert’ın ortaklaşa yönettiği (onlara kısaca Daniels deniyor) film her ne kadar eleştirmenlerden fazla yüz bulamasa da sonrasında çılgınca bir koşuya çıktı ve Oscar’a gelinceye kadar akıllara seza biçimde ortalıkta ne kadar ödül varsa silip süpürdü. Garip ama gerçek; irili ufaklı tam 348 ödül ve 342 ödül adaylığı yazdırdı hanesine. Bunca şeyden sonra Oscar gecesinde de en iyi film başta olmak üzere, yönetmen, kadın oyuncu, yardımcı erkek oyuncu, yardımcı kadın oyuncu, özgün senaryo ve kurgu dallarında ipi göğüslemesi ise kimseyi şaşırtmadı, çünkü gönüllerin değilse bile artık bahislerin şampiyonuydu.
HONG KONG SİNEMASINDAN OSCAR’A
Sıkıcı ve karmakarışık bir film olduğu şeklindeki düşüncemin asla değişmeyeceği “Her Şey Her Yerde Aynı Anda”nın bu parıltılı başarısında sevindirici bir yan da bulunabilir ki o da başroldeki Michelle Yeoh’un en iyi kadın oyuncu kategorisinde Cate Blanchett gibi bir rakibesini geride bırakarak ödüle uzanması. Çinli bir ailenin çocuğu olarak Malezya’da doğan 61 yaşındaki emektar sanatçı böylece Oscar tarihinde en iyi kadın oyuncu ödülü kazanan Çin kökenli ilk isim olarak tarihe geçti.
1984’te başladığı sinema yaşamında bir dizi vasat Hong Kong yapımı aksiyon ve komedide rol aldıktan sonra 1997’de James Bond macerası “Yarın Asla Ölmez”de dikkat çeken, 2000’de “Kaplan ve Ejderha” ile ün kazanan Michelle Yeoh, “Bir Geyşanın Anıları” (2005), “Korkusuz” (2006) gibi filmlerle yıldızını iyice parlatmıştı. Başarı merdivenlerini birer birer çıktıktan ve her adımında aşağı düşmemek için dua ettikten sonra “Her Şey Her Yerde Aynı Anda” ile kariyerinin zirve noktasına ulaşan Yeoh’un “Sanırım 40 yıllık tüm deneyimim bu film için uzun bir prova gibiydi” demesi ise her şeyin özeti gibi.
HOLLYWOOD’DA BİR ÇETİN CEVİZ
Hollywood’da zemin çok kaygandır, hele de Asya kökenliyseniz. Michelle Yeoh da uzun süre senaristlerin bir sahne için örneğin neden “Çinli bir garson odaya girer” diye yazdığını ama “Alman bir garson odaya girer” demeyip neden yalnızca “Garson odaya girer” dediklerini anlamaya çalıştı. Kim olursanız olun, Hollywood’da “beyaz” değilseniz rol yelpazeniz epeyce dardır ve “Time” dergisi tarafından “Yılın İkonu” seçilseniz de Hollywood’da Asyalı kadın klişesine karşı sabırla mücadele etmeniz gerekir. Çocukluğunda dans ve bale eğitimi alan ve bu sayede wushu bilmemesine rağmen dövüş filmlerinde başarılı olan Yeoh, kendisinin “çetin ceviz” olduğunu da vurguluyor, bu mücadeleye gönderme yaparcasına.
Michelle Yeoh nasıl bir mücadele vermek zorunda kaldı, cevizin kabuğunu kimler kırmaya kalkıştı; bu konuda yeterince ayrıntılı bilgi yok, röportajlarında bu konulara çok girmiyor ama “Çok uzun süre beklemek zorunda kaldığını” her fırsatta dile getiriyor ve ırkıyla ilgili sorunlar yaşadığını zaman zaman ifade ediyor. Oscar adaylığı açıklanınca ise sadece şunu demişti: “Böyle bir fırsat yakaladığınızda tüm kalbinizi ve ruhunuzu adamalısınız. Çünkü bir sonraki şansın ne zaman geleceğini asla bilemezsiniz.”
2005’te “Göklerin Hâkimi” (en iyi yardımcı kadın oyuncu) ve 2014’te “Mavi Yasemin”le (en iyi kadın oyuncu) iki kez küçük heykelciği havaya kaldırmış olan Cate Blanchett’in değil, çok uzun süredir bekleyen Michelle Yeoh’un Oscar kazanmasına işte bu yüzden sevindim.
Tunca Arslan