CGTN / Yan Zeyang
Japonya Başbakanı Fumio Kishida Singapur’da yapılan deniz güvenliği, ekonomik güvenlik ve bölgesel iş birliğini kapsayan Shangri-La Diyaloğu’nda bir konuşma yaptı. Kishida’nın konuşması genel olarak Tokyo’nun mevcut güvenlik kaygısını yansıtıyor. Japonya mevcut dünya düzenindeki değişikliklerden çok kaygılanıyor. Kishida, Hint-Pasifik bölgesinde deniz güvenliğini sürdürmek için, değişik ülkeler arasında deniz güvenliği garantilerinde teknik iş birliğini destekleyeceğini söyledi. Ayrıca Tokyo’nun “serbest ve açık bir Hint-Pasifik” bölgesini desteklemek için planlar hazırlayacağını belirtti.
Asıl olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) liderliğindeki mevcut dünya düzeni Beijing ile Washington arasındaki güç dengesi temelinde değişiyor. Japonya yayınladığı Diplomatik Mavi Kitap’ında Tokyo’nun bu iki güç arasındaki çekişmede “cephe hattında” olduğunu açıkça ortaya koydu. Japonya’daki Liberal Demokrat Parti Nisan 2022’de ulusal güvenlik stratejisi gibi belgeleri açıkça Çin’i “büyük güvenlik tehdidi” olarak konumlandıracak şekilde yeniden düzenlemek için öneriler sundu. Öneriler ayrıca Japonya’nın asıl olarak nükleer caydırıcılığa dayanan “geniş caydırıcılığını” nasıl kullanacağı konusunu da tartışmak istiyordu. Japonya’nın attığı bu adımlar Çin’in artan etkisinden duyduğu kaygıyı ve ABD’nin egemen olduğu dünya düzenini destekleme girişimini gösteriyor.
JAPONYA BİR “DÜNYA KÖPRÜSÜ” ROLÜ OYNAMAYI ÜMİT EDİYOR
Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra Doğu Asya’dakiler de dâhil orta bölgedeki birçok ülke bir bekle ve gör politikası benimsedi ve savaşa doğrudan müdahil olmadı. Tokyo, “bölgesel güvenliğe yönelik” tehditle mücadele etmek için bu ülkeleri ABD’nin etrafında toplamak ve bir uluslararası ittifak kurmak için sözde demokratik değerleri başlangıç noktası olarak kullanarak bu ülkelerde diplomasi yoluyla lobi yapmayı ümit ediyor. Bu bir şekilde Soğuk Savaş dönemindeki Batı Bloku’na benziyor. Yine de Japonya’ya göre, Hint-Pasifik bölgesindeki güvenlik tehditleri Rusya ile Ukrayna arasındaki savaştan çok Çin’den kaynaklanıyor. Bu nedenle, Moskova’ya karşı sert bir tutum takınırken, Çin’den kaynaklanan sözde güvenlik tehdidine daha fazla önem veriyor.
Japonya ile ABD’nin çıkarları tamamen aynı olmadığı ve Çin-Japonya ilişkilerini kısa dönemde iyileştirmek zor olduğu için Japonya uluslararası düzenin yeniden şekillendirilmesinde kendi girişimini yapmak ve kendi konumunu bulmak zorundadır. Bu yüzden Japonya ABD’ye ek olarak Avrupa, Hindistan, Avustralya ve Güneydoğu Asya gibi büyük ekonomileri birleştirmek için bir “dünya köprüsü” rolü oynamayı ümit ediyor. Japonya bir yandan kendini güçlendirmek için ABD ile ittifakına devam eder ve askeri harcamalarını önemli ölçüde artırmayı planlarken, öte yandan stratejik ortakları ile birlikte bir üçüncü-kutup gücü oluşturmak istiyor. Ve Japonya ekonomik güvenliği konusunda da kaygılı. Başbakan Kishida 100’den fazla tedarik zincirini güçlendirme projesini desteklemek için gelecek beş yılda ASEAN ülkeleri ile iş birliği yapacağını söyledi. Tokyo büyük güçler arasında nükleer caydırıcılığın olması nedeniyle büyük ölçekli bir dünya savaşının olmasının ihtimal dışı olduğunu anladı. Yine de, ekonomik yaptırımlar büyük güçler arasındaki mücadelede artan oranda bir silah olarak kullanılıyor. Ekonomi en zayıf ve saldırılan alan haline geldi.
Japonya Çin ile ABD arasındaki yoğunlaşan gerginlik bağlamında önceki ekonomik ve güvenlik stratejilerine düzeltmek için düşünüp belirli adımlar atıyor. Özellikle karmaşık küresel tedarik zincirleri ve Covid-19 salgınının neden olduğu ekonomik karşılıklı bağımlılığının zayıflığının ortaya çıkması bağlamında uluslararası ekonomik düzendeki değişiklikler büyük güçler arasında artan rekabete neden olabilir ve küresel tedarik zinciri üzerinde önemli etkileri olabilir. Japonya parlamentosu, mayıs ayında bir ekonomik güvenlik yasasını kabul etti. Bu Tokyo’nun gelecekte ekonomi alanında güvenliğini güçlendirmeye devam edeceğine işaret ediyor.
ÇİN’İN JAPONYA’YA KARŞI POLİTİKASI İSTİKRARLI OLDU
Japonya bölgedeki güvenlik endişeleri ile başa çıkabilmek için diğer bölgesel taraflarla, özellikle Çin dâhil yakın komşuları ile danışmalar, müzakereler ve iş birliği yapmalıdır. Aksine Japonya kaygısıyla kamuoyunu oyalamak, Çin tehdidini abartmak ve anayasayı değiştirme ve ordusunu güçlendirme dâhil kendi gündemlerinin peşinde koşarak baş etmeye çalışıyor. Beijing’in diplomatik çıkarlar elde etmek için statükoyu değiştirdiği izlemini yaratıyorlar. Ama Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana, Çin’in Japonya’ya karşı politikası çok istikrarlı oldu. Yine de Tokyo’nun Çin’e karşı politikası Washington’ın göre sıklıkla değişti.
İki komşunun dış güçler tarafından etkilenip hatta yönlendirilmek yerine, stratejik iletişim yoluyla aralarındaki güveni artırması ve şüpheleri gidermesi ve Çin-Japonya ilişkilerini iyileştirmek için uzun dönemli planlamaya daha fazla odaklanmaları gerekir. Bu sadece Çinliler ile Japonlar için yararlı değil, aynı zamanda dünyanın genel barış ve istikrarı için de yararlıdır.