CGTN /Thomas O. Falk
İtalya’nın sağcı bloku yeni parlamentoda açık ara en güçlü birlik durumunda. Bununla birlikte seçim sonucunun İtalya’nın ötesinde sonuçları var ve Avrupa Birliği’nin (AB) endişeleri ciddiye almadığını gösteriyor. Fratelli d'Italia (İtalya’nın Kardeşleri) partisinin lideri Giorgia Meloni, İtalya’daki parlamento seçiminden sonra sağcı ittifakıyla iş birliğini sürdürüyor ve muhtemelen gelecek hükümete başkanlık yapacak. Meloni’nin partisi, Matteo Salvini'nin sağcı Lega ve Silvio Berlusconi'nin Hristiyan Demokrat Forza Italia partisi ile birlikte oyların mutlak çoğunluğuna sahip.
Bu sonucun sebebi diğer birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi açık; İtalyanlar siyasi sınıflarıyla mutsuz ve düş kırıklığına uğradılar. Buna enerji krizi, enflasyon, göç üzerindeki kontrolün kaybedilmesi ve gelecek korkusu eklendi. Ancak bu sonucu sadece içerideki sorunlarla açıklamak çok kolay olurdu. AB de bir rol oynuyor. Birçok İtalyan AB’yi ilgisiz, çok fazla anlaşılmaz ve en önemlisi sermayenin çıkarlarına bağlı olarak görüyor -Her şeyden önce Avrupa hukukunun ulusal duruştan daha önemli olduğu gerçeğinde yansıtılan, üye ülkelerdeki insanların gerçek sorunlarından çok uzak, basmakalıp taahhütler cenneti. Yavaşça ancak istikrarlı şekilde Avrupa parçalanıyor. AB için İtalya ile iş birliği şimdi daha da karmaşık hale gelecek, bu da Avrupa’da birliği, özellikle göçmen meselesi, İstikrar ve Büyüme Paktı reformu ile iç piyasada birliğin sağlanmasının bile daha zorlaşacağı anlamına gelmektedir.
AB’DE OY BİRLİĞİ İLKESİ GEÇERLİ
Almanya ve Fransa şu anda AB’yi bir arada tutuyor ama ne kadar süreyle? Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un az farkla seçim zaferi blokun liderlerinden birinin bile çoğu üye ülkenin yeniden düşünme sürecini etkilemediğini gösterdi. Aslında şu anda AB içinde İtalya, Macaristan ve Polonya ile AB’yi ulusal bağımsızlık temelinde yeniden yapılandırmak için bir blok oluşturuluyor.Bu, AB seviyesinde çoğunluğu oluşturmak için henüz yeterli değil. Bununla birlikte AB’nin, bloka üye ülkelerin benzeri görülmemiş krizler yumağı zamanında birbirine daha da yakınlaşmak zorunda kalmasına rağmen, bağları kopuyor. AB’nin yasal durumu yüzünden olumlu olarak işleyebilmesinin tek yolu budur.
Bunun yerine, bu ayrışmanın şimdi AB’nin işleyişini nasıl daha fazla aksatacağını göreceğiz. Bir şey unutulmamalıdır: AB’de oy birliği ilkesi geçerlidir. Kararlar sadece AB’ye üye 27 ülkenin tümü oy verdiğinde alınabilir. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, yakın zamanda dış ve finansal politikada oy birliğini iptal etme planını açıkladı. Yeni İtalyan hükümeti bunu kabul etmesi halinde bindiği dalı kesecek.
AB farklı sorunlarla karşı karşıya bulunuyor. Ancak iklim, göç, sağlık krizleri veya jeopolitik meseleler olup olmadığına bakmaksızın 25 Eylül’den bu yana Avrupa’nın ilgili başlıklarda bir uzlaşmaya varması daha da zorlaştı. Özellikle göç konusu, birçok hükümetin basitçe idrak etmediği (istemediği) önemli bir sorundur ve öyle de kalmaya devam edecektir. İtalya, Macaristan ve Polonya’nın şimdi AB’nin akılsız göç ve mülteci politikalarına da karşı çıkacak bir müttefiki var. AB’de elbette insanlar bunu görmekten hoşlanmıyor. Seçimden önce bile AB ve Roma arasında geleceğin atmosferini önceden anlama söz konusuydu. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB’nin, İtalya ile sorunların olması durumunda hazırda “araçları” olduğunu vurguladı. Von der Leyen, Macaristan ve Polonya’ya atıfta bulunarak, Avrupa Komisyonu’nun hukukun üstünlüğü anlaşmazlığında bu ülkelere karşı milyarlarca Euro fon kesintisi ve yasal kovuşturma yapma niyetinden bahsetti. Ancak daha fazla tartışma daha az uzlaşma ve küresel sorunlar döneminde daha fazla durgunluk anlamına gelmektedir.
İTALYA AB’DE KURUCU ÜYE
Gerçek şu ki, bunun da kendi kendine olduğundan çok nadiren söz edilir. Avrupa’da birçok haber yayınında, İtalya’daki seçimde insanlar aşırılıkçı ve faşist olarak adlandırılarak – varsayılan doğrultuda -hızla makul açıklamalar getirilmeye çalışıldı. Ancak çoğu eğitimli insanın hemfikir olacağı gibi, karmaşık bir sorunun basit bir yanıtı yoktur.
Açıkça görüldüğü gibi birçok Avrupa ülkesi ve halkları artık günlük yaşamlarında kendilerine yardım etmeyen AB’den talimatlar almaya niyetli değiller. Bu insanlar U dönüşü veya politikadan uzaklaşma sözü veren siyasetçileri seçiyor. Partileri ve seçmenleri kınamak yerine AB, Avrupa’yı bölmeye devam eden kendi politikalarını sorgulamalıdır. Ve İtalya sadece herhangi bir üye değildir. İtalya kurucu üyedir, AB’de üçüncü büyük ülkedir ve net katkıda bulunanlardan biridir. İtalya, AB’ye bloktan aldığından daha fazla para ödüyor. Bu, AB’nin geleceği için iyiye alamet değildir.
AB sadece bir arada kalırsa işlevini yerine getirebilir. Ancak, AB’nin 25 Eylül’de bir kez daha kıtadaki siyasi durum konusunda kendi sorumluluklarını kabul etmedeki isteksizliğini gösterdiği göz önüne alındığında, uzun süredir durum böyle değil ve öngörülebilir gelecekte de olması zor bir olasılıktır.