CGTN / Freddie Reidy
21 Haziran, Avrupa meselelerinde iki dikkate değer ana tanıklık etti; ilki İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin koalisyon hükümetinin çökmesini takiben görevini bırakacağının doğrulanmasıydı. İkincisi de Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faiz oranını yüzde 0,5 oranında artırdığını açıklamasıydı.
Önemli olmakla birlikte, her iki durum da kaçınılmazlık havası taşıyordu. İtalya İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bocalayan 69 hükümete sahipti ve ECB’nin faiz oranını yüzde 0,5 oranında artırması sadece ABD Merkez Bankası (FED) ve İngiltere Merkez Bankası’nın faiz artırımı adımlarını izliyordu.
Ukrayna’daki çatışmanın yol açtığı “büyüme üzerindeki sıkıntının” farkında olan ECB Başkanı Christine Lagarde, uzun vadeli bir ekonomik kampanyaya hazırlanma niyetinin işaretini verdi. Lagarde, “Enflasyonun, enerji ve gıda fiyatlarının devam eden baskısı ile fiyatlandırma zincirindeki boru hattı baskısı yüzünden bir süre istemeyerek yüksek kalmasını bekliyoruz.” dedi.
AVRUPA MERKEZ BANKASI 11 YIL SONRA FAİZ ARTIRDI
ECB’nin faiz oranlarının negatifin üzerine yükseltmedeki sekiz yıllık politikasını kesmesi elbette önemli bir andır, ancak birçok kesim özellikle gelecek haftalarda daha fazla faiz oranı artırımı açıklaması beklenen Fed’in atacağı adımlarla karşılaştırıldığında bu tür bir faiz artırımı hamlesinin etkisini sorguladı. Yüzde 0,5 oranındaki faiz artırımı beklenen yüzde 0,25 oranındaki artıştan daha yüksektir.
ING’nin Avro Bölgesi baş ekonomisti Carsten Brzeski, “Faiz oranının yüzde 0,5 oranında artırılması ve ileriye dönük yönlendirmenin yumuşatılması, ECB’nin bir dizi faiz oranı artış penceresinin hızla kapandığını gösteriyor.” ifadesini kullandı. Daha radikal yüzde 0,5 oranındaki artışın bir itici gücü Avrupa Birliği (AB) üyelerinden doğal gaz kısıntısına başlamasını istediği için daha fazla enerji sorunlarından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, ECB’nin müdahalesinin kapsamı özellikle İtalya olmak üzere blok içerisindeki siyasi gerçekler tarafından kısıtlandı.
Lagarde, enflasyon 1986 yılından bu yana en yüksek seviyesindeyken, kamu borcunun Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYİH) yüzde 150 seviyesinde olduğu kırılgan ekonomik pozisyonun son derece farkında. İtalya’nın borcunu ödeme yeteneği daha büyük bir piyasa şokunu önlemek için korunmalıdır.
SORUN ENFLASYON VE AB BİRLİĞİNİ KONTROL ETME GEREKLİLİĞİ
Yeni İtalyan hükümetinin aynı zamanda Avrupa kurtarma fonundan hayati öneme sahip 200 milyar Euro’yu güvence altına alması için gerekli bir ekonomik reformlar programını sürdürmesine ihtiyaç var. Bu ekonomik reformların birçoğu Draghi hükümetinin çöküşünün arkasındaydı ancak, bu reformların hiçbir surette yapılacağı veya en azından gerekli zaman zarfında olmayacağı garanti edilmedi.
Financial Times’a konuşan, yatırım bankası Evercore’da politika başkanı Krishna Guha, “silah olarak kullanılan Rus doğal gazından kaynaklı çok büyük stagflasyon şoku ve İtalya’daki siyasi krizin bileşiminin, ECB’nin hayal edebileceği gibi mükemmel bir fırtınaya yakın olduğu” uyarısında bulundu. İtalyan ekonomik krizinden kaçınmak, 2023 yılı bütçesini geçirmek için kalıcı siyasi iradeye bağlı olacakken, Draghi yaklaşan genel seçim öncesi ara dönemde başbakan olarak kalmaya devam edecek. İkinci gereklilik, “İtalya’nın Kardeşleri” Partisi lideri Giorgia Meloni liderliğinde yeni bir sağcı koalisyon hükümetinin kurulması hızıdır. Siyasi bir boşluk ekonomik felakete yol açabilir.
ECB ve Avro Bölgesi için İtalya’daki duruma hızlı çözüm bulunması hayati önem taşımaktadır, çünkü AB, ECB’nin negatif faiz oranlarına adım atmasına yol açan 2010 yılındaki Yunanistan’ı kurtarmaya benzer bir durumu göze alamaz.
Lagarde ve ECB için sorun enflasyon ve AB birliğini kontrol etme gerekliliğidir. Lagarde, ekonomik güçlük, para görüşmeleri sırasında “görev sapmasına” uzun süre direndi. Yeni Emisyon Koruma Enstrümanının (TPI) açıklanması bu görevde önemli bir bileşendir. Bu enstrüman, üyeler arasındaki borçlanma maliyetinin, Avro Bölgesi’nden benzeri görülmemiş bir çıkışın gerekli olduğu ölçüde arttığı bir duruma karşı koruma sağlamak için tasarlanmıştır. Durumun ciddiyetine vurgu yapan TPI’nın, Lagarde’ın ECB’nin aracın nasıl kullanılacağına ilişkin “egemenliğe” sahip olduğunu iddia etmesiyle, satın alma gücü sınırsızdır. ECB, bu tür bir güce sahip dikkate değer ekonomik cephaneyle ortaya çıkarak, piyasaları ve yatırımcıları sakinleştireceğini ve ekonomik sıkıntının yayılmasını önleyeceğini umuyor. Ancak bu ekonomik savunmaların siyasi gerçeklerden etkilenip etkilenmeyeceği belirsizliğini koruyor.