Erdoğan, Mecidiye Kasrı'nda İslam İş Birliği Teşkilatı 12. Enformasyon Bakanları Toplantısı'nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
'Maalesef bugün yalan, sahte ve çarpıtılmış haberler sebebiyle dünyada milyonlarca insan mağduriyet yaşamaktadır. Hiçbir sınırın, ahlakın, etik değerin, otokontrolün olmadığı bu mecralar bir iletişim aracı olmaktan ziyade insanları düşmanlaştıran, kutuplaşmayı artıran, nefret ateşini körükleyen birer operasyon aygıtına dönüşmüştür. Dijital terör sadece demokrasiye, toplumsal barışa değil onlarla birlikte ülkelerin milli güvenliklerine açık tehdit oluşturmaktadır.
Dünyada yalan, üretilmiş ve maksatlı haberlere en çok maruz kalan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Bunu uluslararası kurumların yaptığı araştırmalar da ortaya koyuyor. Bilhassa terör örgütlerine karşı yürüttüğümüz haklı mücadele, tamamı yalan, tamamı hezeyan dolu haberlerle yıpratılmaya çalışılıyor. DEAŞ'a karşı göğüs göğüse sahada mücadele edip zafer kazanan tek ülke olmamıza rağmen aksi yönde ahlaksız suçlamalara maruz bırakılıyoruz.
Dün bize iftira atanların aynı dönemde DEAŞ ile iş tuttuğu, ticaret yaptığı, teröristlere milyonlarca Euro para aktardığı bugün delilleriyle, mahkeme kararlarıyla tek tek ortaya konuluyor. Şahsen kendim Lafarge denilen Fransız çimento devinin Suriye'nin kuzeyinde terör örgütlerine nasıl destek verdiğini, nasıl yardımcı olduğunu, onlara tüneller açmak suretiyle oralarda nasıl mikserlerle betonlar döktürdüğünü anlattığımda, bunu Fransızlar anlamıyordu. Fransa Başkanı Sayın Macron'a da ben bunları anlattım. Ama buyur bak şimdi Fransa Parlamentosu'nda Macron'a Lafarge'nin hesabını sordular. Şu anda Lafarge, Fransa'nın gündemindeki en önemli konulardan biri haline geldi. Çünkü yalancının mumu yatsıya kadar yanar ve bu yalan tutmadı. Evet Lafarge, teröre destek veren en önemli kurumlardan bir tanesi olarak artık her şeyiyle açığa çıktı.
Yalan haber ve terör örgütlerine verilen destek madalyonun bir yüzünü oluştururken, diğer yüzünde İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı vardır. Müslümanların hareket alanları, faşizan düzenlemelerle, antidemokratik mevzuat çalışmalarıyla daraltılmakta, ibadet hürriyetleri kısıtlanmaktadır. Başörtüsüne, sakala, cübbeye, tesettüre müdahaleler normalleştirilmeye çalışılmaktadır. Parlamentolar ve hükümetler eliyle yürütülen bu tür süreçlerin gayesi, İslam karşıtlığını kurumsal hale getirmektir. Bu vahim tablo, İslam karşıtlığı maksadıyla yapılan medya müdahalelerine karşı ortak hareket etmemizi zaruri kılıyor. Medya organları da aynı mesuliyet duygusuyla hareket etmeli, toplumun bir kesimini karalamaya yönelik iftiralardan uzak durmalıdır.'