Global Times
Almanya’nın otomobil devi Volkswagen yakın zamanda, Çin’in kuzeybatısındaki Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nde dokuz yıl önce açtığı bir fabrika konusunda Batı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) aniden artan bir siyasi baskısıyla karşılaştı. Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck, son günlerde Almanya’nın bir şirketin yatırım garantilerini reddettiğini ve “ilk kez bir yatırım garantisinin insan hakları temelinde verilmediğini” söyledi. Şirket daha sonra medya tarafından Volkswagen olarak tanımlandı. Bu, Tesla şirketinin yılın başında Xinjiang’da yeni bir satış yeri açtığı için eleştiri bombardımanına tutularak “kuşatılmasından” sonra, Xinjiang’daki yabancı şirketlere yönelik temelsiz tacizlerle ilgili diğer bir özel örnektir.
Mesele daha açık olamaz. Sözde Xinjiang sorununa karşılık olarak ABD ve Batı’dan birkaç Çin karşıtı güç, büyük ölçekli, çapraz alanlı bir “baskı kampanyası” başlatmak için güçlerini birleştiriyor. Bu şirketler ilk olarak Xinjiang’da “zorla çalıştırma” ve “soykırım” gibi acımasız yalanlar uydurdu ve daha sonra ABD ve Batı’da kamuoyunda “söz birliğiyle” konuşmak için söylem gücünden yararlandılar. “İnsan hakları” bayrağı altında, Xinjiang meselesinde “siyasi doğruculuğu” inşa ettiler. Bu tür bir “siyasi doğruculuğu” kullanarak, Xinjiang ile ilgili meselelerde tarafsız ve adil tutumu savunan uluslararası kamuya mal olmuş kişileri ve Xinjiang ile normal ticaret yapmakta ısrar eden çokuluslu şirketleri, kamuoyunda ve ticaret sektöründe “caydırıcı etki” yaratmaya zorladılar. Onların niyetleri son derece kötüdür.
“İNSAN HAKLARI SKANDALI”
Volkswagen, 2013 yılında Xinjiang’da bir fabrika kurdu. Çalışanların yüzde 25’inin Çin’in etnik azınlıklarından olduğu bu fabrikada, bu yıllarda Alman ya da Çin çalışma standartlarını ihlal eden bir “insan hakları skandalı” asla duyulmadı. Bugün Volkswagen, Alman medyası önünde masumiyetini kanıtlamaya ve yasalar ve düzenlemelere riayet eden Xinjiang ile normal ve kazan-kazan ticari alışverişini savunmaya zorlanıyor. Bu ABD ve Batı’nın ticari uygarlığı için büyük bir gerilemedir. Sahnenin arkasındaki gizli eller, Orta Çağ’da Engizisyon mahkemesinin yaptığı gibi “belirli kilise dogmalarına muhalif olan kimseleri” yakarak öldüremeyebilir. Ancak baskılarına boyun eğmeyen bireyleri ya da kuruluşları çarmıha germe girişiminde bulunur, sosyal olarak ölünceye kadar onların adını kötüye çıkarmaya çalışırlar.
ABD ve Batı’da Xinjiang ile ilgili meselelerde kamuoyunun kafası son derece karışık. Volkswagen CEO Herbert Diess’in şirketin Xinjiang’daki fabrikasını kapatmayacağını söylemesine rağmen, herkes Diess’in sözlerini temkinli bir şekilde dile getirdiğini görebilir. Volkswagen’in Xinjiang’daki fabrikasında “zorla çalıştırma” söz konusu değil ve şirket fabrikadaki faaliyetlerini sürdürmeyi planlıyor. Diess aynı zamanda, Xinjiang’daki Volkswagen’in varlığının, “insanların durumunun düzelmesine” yol açacağını belirtti. Diess gerçeği söyledi. Bu yıllarda, Xinjiang’daki olağanüstü yatırım ortamı nedeniyle daha fazla çok uluslu şirket bölgeye geldi. Şirketlerin keskin iş vizyonları cömertçe ödüllendirildi. Diğer taraftan, şirketler yerel sakinler için istihdam fırsatları sağladı. Bu tipik bir kazan-kazan durumudur ve aynı zamanda insan haklarına katkı sunmaktır.
XINJIANG’DAKİ ÜRETİM BATI’YI RAHATSIZ EDİYOR
Buna karşılık, Xinjiang’da “insan haklarını” koruma bahanesini kullanan kimseler, bu bölgedeki insan haklarını tehlikeye atıyorlar. Onlar yabancı şirketleri Xinjiang’dan çekilmesi için tehdit ediyorlar ve Xinjiang’ı küresel endüstriyel zincirden zorla çıkarma girişiminde bulunuyorlar. Bu Xinjiang halkının geçim ve kalkınma hakkına doğrudan zarar vermez mi? Onlar Xinjiang’da pamuk ekimini ve otomobil üretimini yok etmek istiyorlar. Onlar, yerel halkın hayatını kazanma yollarını, Çin’i kontrol altına almak amacıyla Xinjiang’ı kullanarak, hedeflerinin kurbanları haline çevirmeye çalışmıyorlar mı? Bu bir “ekonomik terörizm” türü, ciddi insan hakları zulmü ve ırk ayrımcılığıdır.
Dürüst olmak gerekirse, Almanya’daki son örnek üzücüdür. Çin-Alman ilişkilerinin tüm resmini temsil etmemesine rağmen, görmezden gelinemeyecek bir karşı akımdır. Alman hükümetinin, Volkswagen için “yatırım garantileri” sağlamayı reddetmesi, şirketin Çin’deki işlerini doğrudan etkilemeyecektir. Ancak kötü bir işaret gönderdi. Merkel döneminde uzun süredir uygulanan pragmatik, mantıklı Çin politikasına ideolojinin gölgesi düşüyor. Temelsiz yalanlara dayanan birkaç Alman siyasetçi ve medya kuruluşu, Alman şirketlerini Amerika’nın hegemonik yönetimine secde etmeye zorladı, hatta Alman şirketlerini sırtından bıçakladı. Bu sağduyu, akıl ya da hukuk açısından bakıldığında tamamen mantıksızdır. Washington yönetimine bağlılıkları onları kendinden geçirdi.
Ancak gidişat, birkaç insanın aykırı sesiyle tersine çevrilmeyecek. ABD ve Batı’daki Çin karşıtı güçler Xinjiang’ı “boğmaya” ve Çin’de sorun yaratmaya çalışıyor, ancak kurala ve gidişata ters adımlar destek bulamayacak ve başarısız olmaya mahkûmdurlar. Tesla ya da Volkswagen hangisi olursa olsun, seçimlerini Çin karşıtı feryatlar arasında yaptı. Sağduyu sahibi insanlar sadece fırsatların değil, aynı zamanda zaman ve erdemin Çin’in tarafında olduğunu biliyorlar.