Keith Lamb
Şirket medyasının Çin'i 'kölelik' ve 'soykırım' ile suçlamasının üzerinden çok zaman geçti. Belki de gerçekleri çarpıtarak ve uydurma hikâyeler uydurarak geçimini sağlayanlar, bir sonraki 'Çin korku' devam filmi üzerinde çok çalışıyorlardır. Çin'e atılan akıl almaz iftirayı göz önünde bulundurarak, bir 'üçleme' yapmak için hayal güçlerinin sınırlarını zorlamaları gerekeceği aşikârdır.
Onlar için sorun, apaçık yalanlarının, eksikliklerinin ve abartılarının ortaya çıkmış olmasıdır. Kamuoyuna herhangi bir açıklama yapılmamış olsa da, birçok Avrupalı siyasetçi bu iftiranın farkında olmalıdır. Bu farkındalık, Almanya ve diğerlerinin, Beijing ile daha yakın ilişkiler araması ile kanıtlanıyor.
İLİŞKİLER İFTİRALARDAN ETKİLENMİYOR
Çin-Almanya ekonomik ilişkileri 2023'te gelişecektir. Alman Ticaret Odası, Çin merkezli 593 Alman şirketiyle bir anket yaptı ve bu şirketlerin yarısı, 2022'ye kıyasla 2023'te ciroda artış beklediklerini belirttiler. Ankete katılan Alman işletmelerinin yüzde 77'si önümüzdeki beş yıl boyunca Çin'deki sektörlerini genişletmeyi bekliyor.
Ticaret Bakanlığı'ndan alınan veriler, 2022'nin ilk on ayında Alman doğrudan yatırımının yüzde 95,8'e yükseldiğini gösterdi. Alman endüstrileri, Çin'i üretim ve tüketim için önemli bir pazar olarak görüyor. BMW, Liaoning Eyaletinde yeni bir akü üretim fabrikası kuracak ve Mercedes-Benz, Çin pazarında satılmak üzere yılda 60 bin kamyon üretecek şekilde Çin operasyonlarını genişletiyor.
Batılılar soykırım deyince onların tarih bilincini lekeleyen Almanya oluyor. Almanya için bu yara o kadar büyük ki, iş aşırı sağ propagandayı yaymaya geldiğinde, liberal yayın yasaları buna engel oluyor. Holokost'u reddeden herkes, 1945 sonrası devletin temellerini baltalamış olur ve hapse girme riskini alır.
Almanya bu tarihi nedeniyle özellikle soykırım iddialarına karşı hassastır ve Almanlar tarihi hataları tekrarlamamanın bilincindedir. Dolayısıyla Çin iğrenç eylemlerde bulunmuş olsaydı, Alman endüstrisi ve politikacılarının Çin ile iş birliğini genişletmeyecekleri kesindir.
Bazı eleştirmenler, bu daha yakın işbirliği arayışının, yalnızca bir devletin çıkarlarının yanı sıra sermayenin Çin pazarından kâr sağlayan bölümlerinin gerçekçi ve faydacı bir savunması olduğunu iddia edecekler. Artan Çin-Alman işbirliğinin, attıkları iftirayı ortadan kaldırmayacağını savunacaklar.
Bir yandan, hükümete karşı eleştirel bir duruş verimli olabileceğini düşünüyorum. 'Kölelik' ve 'soykırım' iddialarını incelediğimde, bunları bazı saf kişiler gibi hemen kabullenmedim, kaynakları ve finansmanı iyice kontrol ettim. Bu, Washington tarafından finanse edilen ajansların, askeri-endüstriyel kompleksin ve daha az ölçüde diğer Angloküre devletlerinin bu iddiaları finanse ettiğini kanıtladı.
İFTİRANIN KAYNAĞI
Bu finansman netleştiğinde, Almanya'nın gerçekçi bir bakış açısıyla hareket ettiği halde, ABD'nin Çin karşıtı iddialarının ahlaki bir duruştan kaynaklanıyor olduğunu iddia etmek mümkün değil. Burada ABD'nin devlet çıkarları adına iftira atması ve gücüne boyun eğen diğer devletlerinde bu iftiralara katılması gerekli bir araç haline geliyor. Ancak uluslararası ilişkilerde bu duruşun alınması, insanı yönlendirmek için gerekli bir araç olan ahlaki otoritenin tümünün kaybolmasına yol açmaktadır. ABD'nin Çin karşıtı propagandasını destekleyenler, bunu nihilist-realist gerekçelerle savunurlarsa, ahlaki üstünlük maskesinin ardındaki ABD hegemonyasının maskesini düşürürler ve kendi argümanlarını 'tüketirler'.
Benim önerim, gerçeklere dayalı deliller ortaya koymaktır. Gerçekleri kontrol edince 'kölelik' ve 'soykırım' iddiaları çöküyor. 'Tanıklar' vahşeti artırmak için hikâyelerini değiştirir, 'işe dönüş' planları köleliğe dönüşür ve doğum kontrolü 'soykırım' olur. Kaynaklar, doğrulanabilir bir gerçek yerine bir organizasyon gibi 'otorite' iddialarının temeli haline geldiği dairesel tarzda kısır döngü halini alır.
Almanya'nın Çin ile artan iş birliği sağlam bir ahlaki temele oturmaktadır. Alman sanayisi, 'kölelik' ve 'soykırım' iddialarının hedefi olan Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde fabrika açtı. Volkswagen'in soruşturması, fabrikalarında 'zorla çalıştırma' olmadığını gösterdi.
EN TEMEL İNSAN HAKKI NEDİR?
Bazıları, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ‘un son Beijing ziyaretini 'Çin'in göz ardı edilemeyecek kadar güçlü olduğunun bir işareti' olarak nitelendirdi. Ben ise, Çin'in tüm ortaklara büyük potansiyel sunan ve tarihi trajedilerden kaçınmak için Almanya ile ortak zemin arayan bir ülke olduğunu söylüyorum.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin, tarihin doğru tarafındaydı ve barışçıl yükselişi, Çin tehdidi propagandasını yalanlıyor. Yüz milyonları yoksulluktan kurtaran inanılmaz ilerlemesi, insan haklarını iyileştirmek için elinden geleni yaptığını kanıtlıyor. Bu Çin, görmezden gelinemeyecek kadar iyi bir ülkedir.
Almanya tarihin doğru tarafında kalmalı ve geçmişteki hatalara düşmemelidir. Bu hatalardan biri hegemonya aramak veya onunla ittifak kurmak olacaktır. Bu yüzyılın en büyük insan hakları trajedilerinden biri olan Irak'ın yasadışı işgaline gelince, Almanlar hegemonyaya karşı durdukları için gurur duymalılar. Bu, ABD-Almanya ilişkilerini parçalayan ABD işgaline karşı konuşmak anlamına gelse bile.
ALMANYA’NIN TUTUMU ÖRNEK OLMALIDIR
Almanya, savaşın herkesin ölümüne yol açacağını biliyor. Ukrayna'daki çatışma batıya yayılma riski taşıyor ve ABD enerjisine daha fazla bağımlı hale gelen Alman sanayisine büyük zararlar verecektir. Dolayısıyla, Almanya'nın hegemonyacılığa karşı uyanıklığını artırmıştır.
Almanya'nın Çin'e karşı tutumu, tek kutupluluğu bozma ve tarihin doğru tarafında kalma girişimidir. Bir noktada Almanya'nın yeniden konuşması ve Avrupalılara ve ABD'ye 'zaten bildiklerimizi' söylemesi gerekecektir.
Editörün notu: Keith Lamb, Oxford Üniversitesi'nden Çağdaş Çin Çalışmaları alanında Yüksek Lisans derecesine sahiptir. Başlıca araştırma ilgi alanları Çin'in uluslararası ilişkileri ve 'Çin özelliklerine sahip sosyalizmdir”. Makale, yazarın görüşlerini yansıtmaktadır ancak CGTN'nin görüşlerini yansıtmayabilir.