Dün (21 Haziran) Xinhua’da yer alan haberde İsrail’in Çin’den yaptığı mal ithalatının 2022’nin Ocak-Mayıs döneminde geçen yıla göre yüzde 40,8 arttığı belirtiliyordu. İsrail Merkezi İstatistik Bürosu’nun raporuna dayanan Xinhua, İsrail’in Çin’den bu dönemde gerçekleştirdiği ithalatın değerinin 2021’in ilk beş ayıyla kıyaslandığında 3,87 milyar dolardan 5,45 milyar dolara çıktığını duyurdu.
Çin-İsrail ilişkilerine dair bu ve benzeri haberleri, son üç dört yılda sıkça karşılaşır olduğumuz “Çin-İsrail ilişkileri ABD’yi tedirgin ediyor” türünden yorumlarla birlikte değerlendirdiğimizde, uluslararası gündemde çok da geniş yer kaplamayan iki ülke ilişkilerinin yeni ve ilginç bir dönemin eşiğinde olduğu söylenebilir. 60’tan fazla ülkeyi kapsayan “Kuşak Yol” projesinde İsrail’in merkezi bir rol üstleneceği söylemlerinden başlayarak, Çin’in Hayfa limanının işletmesini üstlenmesi, Changzhou ve Shanghai’da ortak inovasyon parkı projeleri, üniversiteler arası iş birlikleri, karşılıklı ekonomik anlaşmalar yeni eşiğin göstergeleri olarak beliriyor.
ÇİN’DEKİ YAHUDİLERİN UZUN TARİHİ
Öte yandan, Çin’in İsrail’le ilişkilerini geliştirirken siyasi olarak Filistin davasının savunucusu olma tavrından vazgeçmemesi, özellikle Çin’deki Yahudi toplumunun çok uzun bir geçmişi olduğu da düşünüldüğünde, oldukça karmaşık ve üçüncü ülkeleri de yakından ilgilendiren bir ilişki biçimi bu. Ve unutulmasın ki İsrail bir yandan da Çin’le ilişkiler konusunda Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) güvence üstüne güvence vermeyi de ihmal etmemekte. İsrail’in, 1990’lı yıllarda Çin’den askeri teknoloji ithal ederken ABD’yi fazlasıyla kızdırmış olduğunu aklından çıkarmadığı ifade edilebilir ama bir yandan da biliniyor ki, dünya 90’ların dünyası ve ABD 90’ların ABD’si ve Çin 90’ların Çin’i değil.
Birinin kuruluşu 1948 (İsrail), diğerinin 1949 (Çin Halk Cumhuriyeti) olan iki ülkenin tarihsel, kültürel ve jeopolitik açıdan pek çok benzerliği bulunuyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki uluslararası koşullar, Soğuk Savaş ve ideolojik kamplaşma nedeniyle iki ayrı kutupta yer alan Çin ve İsrail arasındaki diplomatik ilişkilerin resmen ancak 1992’de kurulmuş olması da ayrıca kayda değer. Aradan geçen 30 yılda iki ülke arasındaki ticaret hacminin 200 kat artması, bu diplomatik el sıkışmanın en önemli sonuçlarından birini gösteriyor. Bununla birlikte Çinli akademisyen ve uzmanların iki ülke ilişkilerinin “son 70 yılının değerlendirilmesi” türünden çalışmalar yaptıkları, yani işin 1992’nin öncesine, hatta çok ötesine kadar gittiği de biliniyor. Çin’deki “Kaifeng Yahudileri”nin yanı sıra özellikle Shanghai ve Hong Kong’daki Yahudi toplumlarının tarihçesi hakkında küçük bir araştırma yapmak bile aydınlatıcı bilgiler verecektir eminim ki.
POPÜLERLİK KAZANACAK BİR KONU
Kuşku yok ki, herhangi iki ülkenin karşılıklı ilişkilerinde kültürel boyut da önemli bir rol oynamakta. Örneğin, ABD hükümeti ülkede bulunan Konfüçyüs Enstitülerinden açıkça rahatsızlık duyarken ve ABD Dışişleri Bakanlığı daha iki yıl önce Mike Pompeo’nun ağzından açıkça bu kurumları “Çin’in yabancı misyonu” olarak tanımlamışken, İsrail hiçbir rahatsızlık hissetmiyor. 2007’de Tel Aviv Üniversitesinde kurulan Konfüçyus Enstitüsü çalışmalarını, iki ortaokul ve üç ilkokuldaki Konfüçyus Okulu’yla birlikte tüm hızıyla sürdürüyor. Bu çerçevede geçen 3 Haziran’da Kudüs Üniversitesinde İsrailli üniversite öğrencileri için 21. Çince Köprüsü Yeterlilik Yarışması’nın düzenlendiğini de belirtmiş olalım.
Kısacası, Çin-İsrail ilişkilerinin önümüzdeki dönemde epeyce popülerlik kazanacağı çok açık.
Tunca Arslan