CGTN / Timothy Kerswell
Avustralya seçimleri Avustralya İşçi Partisi’nin iktidara gelmesiyle sonuçlandı. Bu noktada İşçi Partisi’nin çoğunluk hükümeti kurup kuramayacağı ya da bağımsızlar ya da küçük partilerle bazı politika konularında müzakerelere girip girmeyeceği belli değil.
Seçim Liberal/Ulusal koalisyonun çevre politikası ve cinsiyet eşitliği gibi birçok politika alanında tümüyle reddedilmesi oldu. Seçimde Liberal Parti’nin birçok üst düzey parlamento üyesi yeniden seçilemeyerek yenilgiye uğradı. Anthony Albanese 25 Mayıs’ta kabinenin ilan edilmesiyle Avustralya’nın yeni başbakanı olacak. Yeni hükümet uzlaşma ve birlik temelli bir yaklaşım lehine şüphecilikten kaçınarak yeni bir siyaset stili vadetti. Eski Avustralya Başbakanı Paul Keating “Hükümeti Değiştir, Ülkeyi Değiştir” sözü ile meşhurdur ama hükümetin değişmesiyle Avustralya’da gerçekten ne değişecek?
Avustralya’da ne değişecek?
Yeni hükümetin mecliste bir çoğunluk sağlamaya çalışmanın ötesinde hemen bir dizi zorlukla yüz yüze gelecek. Siyasi bir bakış açısından, üç kişiden birinden azı ilk tercihleri olarak Avustralya İşçi Partisi’ne oy verdi ve partinin aslında 2019’a göre oy oranı azaldı. Ancak Liberal/Ulusal koalisyon daha da kötü kaybettiği için hükümet oldu. Avustralya seçmeni önemli sayıda bağımsız ve küçük parti adayının üstünlük sağalmasıyla önemli ölçüde parçalandı. Bu yeni hükümeti kırılgan hale getirdi. Avustralya seçim devresi üç yıl olduğu için, hükümetin bir gözü daha şimdiden endişeyle 2025 seçimlerine dikildi.
Avustralya şu anda bir ekonomik istikrarsızlığın pençesinde. Son standartlara göre, rekor düzeyde enflasyon hayat şartları üzerinde büyük bir baskı yarattı ve Scott Morrison’un Liberal/Ulusal koalisyonunun düşüşüne büyük katkıda bulundu. Avustralya dünyada kişi başına en çok borçlu ülkelerden biri ve bu Avustralya’da faiz oranları 2022 ve sonrasında muhtemelen artmaya devam edeceği için bir endişe kaynağı. Ücret artışları cılız ve tarihsel olarak düşük bir istihdam oranına sahip bir ekonomide bile uzun zamandır enflasyon düzeyinin altında.
EKONOMİK İSTİKRARSIZLIK ETKİSİNİ SÜRDÜRÜYOR
Muhalefet partisi olarak, Avustralya İşçi Partisi için bu ekonomik gerçekleri Liberal/Ulusal hükümete vuracak bir sopa olarak kullanmak kolaydı. Ama bu baskılar yeni hükümet işbaşına geldiğinde de varlığını sürdürecek. Avustralya “virüsle yaşamaya” ve her türlü kontrolü hafifletmeye karar verdikten sonra, şimdi dünyada kişi başına en çok vaka sayısına sahip ve bu kış grip-soğuk algınlığı sezonuna daha girmeden önce böyle. Yaygın hastalıklar nedeniyle kaybedilen çalışma günleri muhtemelen Avustralya’nın ekonomik toparlanma girişimlerinin felaketi olacak. Rusya-Ukrayna krizi muhtemelen 2022’yi belirleyeceği için, Avustralya’nın yakıt ve gübreye bağımlı ekonomisi bu malların artan fiyatlarından ve bunun hayat pahalılığı üzerindeki zincirleme etkilerinden ağır biçimde etkilenmeye devam edecek.
Bir İşçi partisi hükümetinin Morrison hükümetinin talihsiz Ukrayna desteği konusunda daha az istekli olacak. Kendisini kamunun parasını Rusya Federasyonu ordusunun kolay hedeflerine harcamaktan çok söylemsel duyarlılık gösterileriyle sınırlayabilir. Bunların hiçbiri, dünya bir gıda krizinin eşiğindeyken, Batı’nın yaptırımlarının şu anda küresel ekonomi üzerindeki kendine zararlı etkisini değiştirmeyecek.
ÇİN’E KARŞI PRAGMATİK VE DENGELEYİCİ BİR YAKLAŞIM BENİMSENMELİ
Yeni İşçi Partisi hükümeti ekonomik istikrarsızlığından çıkış yolu olarak Çin ile ilişkilerini iyileştirmeye çalışabilir mi? Çalışabilir ama ben çok iyimser olmazdım. Avustralya İşçi Partisi normal olarak eski hükümetin Çin konusundaki sert söylemini taklit etti. Yeni başbakanın ilk dış politika adımı Tokyo’da yapılacak Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) toplantısına katılmak olacak. Toplantının açık Çin karşıtı yönelimi nedeniyle bu iyi bir şeye işaret etmiyor. Gözlemciler yeni başbakan ve muhtemel Dışişleri Bakanı Penny Wong’un davranışlarında seleflerinden herhangi bir farklılık olup olmadığına bakacaklar.
Çin muhtemelen Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yeni Biden yönetiminde olduğu gibi yeni hükümete karşı sabır gösterecek ve Avustralya tarafından saldırganlığın devamıyla benzer biçimde hayal kırıklığına uğramamayı ümit edecek. Ancak Avustralya’nın Çin’e karşı siyasi olumsuzluğunun kilit taşıyıcılarının çoğu bu seçim sonucundan etkilenmedi. Avustralyalı siyasetçiler hiçbir adayın saldırgan olmaktan başka bir şey gibi görünmeyi kaldıramayacağı bir tuzağa sıkışmış gibi, son seçim kampanyası sırasında siyasi yelpaze boyunca Çin karşıtı sloganlar yaygın olarak kullanıldı. Yeni hükümetin eski Avustralya başbakanı Malcolm Turnbull ve ardından Morrison’un koalisyon hükümetlerini belirleyen çatışmacı tutumun aksine Çin’e karşı daha pragmatik ve dengeleyici bir yaklaşım benimsemesi cesur bir adım olur ve seçmenleri daha iyi bir düşünce iklimine taşır.