Maymun Çiçeği virüsü hastalığının 1958 yılından beri bilindiğini aktaran Prof. Dr. Bülent Ertuğrul, 1970’den beri virüsün insanda da hastalık yaptığını bildiklerini kaydetti.
YENİ BİR PANDEMİ İHTİMALİ VAR MI?
Virüsün Orta ve Batı Afrika’da sınırlı bir biçimde bulunduğunu ifade eden Ertuğrul’un açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Sadece oraya gidenler ve oradan başka yere yolculuk edenlerin tek tük hasta olduğunu bildiğimiz bir hastalıktı. Hastalığın bulguları olarak şiddetli baş ağrısı, ateş, lenf bezlerinde şişme ile başlayıp deride kırmızı renkte döküntülerin içi su dolu keseciklere dönüştüğü bir hastalık. Bugüne kadar çiçek hastalığına karşı yapılan aşılar sayesinde erişkinlerden daha çok genç erişkinler ve çocuklarda görülen bir hastalık. Şu anki sıkıntı şu; daha önce tek tük görülüyordu ama seyahat bağlantısı vardı. O bölgeye gidenlerin geri dönmesiyle görülüyordu ama ilk kez diğer ülkelerde de insandan insana bulaş şeklinde yayılmaya başlayan, 100’ün üzerinde insana bulaşan şu ana kadar yani çok da yaygın olmayan ama insandan insana bulaş özelliği gösteren, takip edilmesi gereken bir hastalık olarak görülüyor.
Diğer ülkelerdeki olgular hep mutlaka bir seyahat öyküsü vardı. O bölgeye bir yolculuk sonrasında bir hastalık vardı. İlk defa Avrupa’da yayılmaya başladı. Bazı olguların hiç o bölgeye seyahat öyküsü yok. Bu şekilde yayılması bir tedirginlik yarattı. Bunun nedenlerini bilimsel olarak araştırmak gerekiyor.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE GÖÇ
Bunun temel nedenlerine gelirsek birinci olarak ben iklim değişikliğine bağlıyorum. Mikroorganizmaların normal ortamlarından çıkıp başka yerlerde yayılmaları o bölgelerin de uygun ortamlar olmaya başlaması anlamına gelir. Bunun temel nedenlerinden biri, iklim değişikliğidir. Bir diğeri ise göç ve sığınmacı sorunlarının yaşanıyor olması. Çoğu kez bu bireyler kontrolsüz biçimde bu ülkelerden geliyorlar. İnsani koşullar oradan gelen insanların sağlığa erişiminde sorunlar olduğunu da gösteriyor. Bu kişilerin sağlık taramasının yapılması ve öyle kabul edilmesi gerekiyor. Ama bu politika ülkemiz dâhil hemen hemen hiçbir ülkede yok.
İZOLASYON GEREKİYOR MU?
Bu hastalığın yaklaşık olarak iki, üç haftalık bir süreci var. Hastalık genellikle kendini sınırlayan bir hastalık biçimde. Hastalar bu dönemde bulaştırıcı durumundalar o nedenle kişilerin kendini izolasyona alması gayet doğal. Biz birçok bulaşıcı hastalığa benzer izolasyon önlemlerini alıyoruz zaten. Başka insanlara bulaştırmamaları açısından. Virüsü alan kişiler klinik tablo oluşana kadar virüsü yaymıyorlar. Hastalığı tanımak ve tanı koymak çok kolay, kişileri izole etmek de çok kolay. Covid-19’da bu kolay değildi. Kişiler hastalık tanısı almadan hastalığı bulaştırmaya başlıyorlardı veya asemptomatik olarak yayabiliyorlardı. Burada öyle değil. Toplu kısıtlamalara gereksinim olmayacak sadece hastayı izole etmek yeterli olacak.
5-15 gün arasındaki kuluçka süresinin hemen ardından baş ağrısı ve lenf bezlerinde şişme ile başlıyor. Bu önemli bir ayırıcı tanı. Ne kızamıkta ne suçiçeğinde böylesine lenf bezleri şişmesi olmuyor. Böyle bir hasta ile karşılaştığınızda ve Afrika seyahati olan biriyse hastalığı düşünmek ve önlem almak gerekir.
AŞILAR İŞE YARIYOR MU?
Çiçek hastalığının virüsü ile maymun çiçeği hastalığının virüsü aynı grup içinde. Çiçek hastalığına yapılan aşı bu hastalığa karşı da yüzde 80-85 koruma sağlıyor. Ama ülkemizde en son çiçek hastalığın karşı aşı 1980 yılında yapıldı. Yani ileri yaşta insanlar o aşıyı oldular ve aradan uzun bir dönem geçti. Belirli oranda bir bağışıklık düşmesi olmuştur. Maymun çiçeğine karşı da bir aşı var aslında. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Gıda ve İlaç Dairesi tarafından onaylanmış bir aşı var. Bu aşı sadece o bölgeye giden sağlık çalışanlarına ve askerlere uygulanıyordu. Kitlesel bir aşılama yok. O nedenle elimizin altında böyle bir aşı olduğunu bilmekte fayda var. Gıda ve İlaç Dairesi yakın zamanda bu hastalığa karşı bir anti viral ilacı da onaylamış durumda.
Önümüzdeki yıllar salgın yılları gibi karşımıza çıkmaya devam edecek. Biz buna topyekûn bir çözüm bulmadığımız sürece bununla karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz. Halkların kendi talepleri siyasiler tarafından yaşama geçirilmediği sürece bunu yaşamaya devam edeceğiz. Afrika ve tropikal bölgeler benzer sıkıntılı bölgelerden biri. Hiç kimse dikkat etmeksizin dünyayı ve doğayı tahrip etmeye devam ediyor.”