Amerika Birleşik Devletleri (ABD); hem ekonomik sorunlarını perdelemek hem gerileyişini yavaşlatmak hem de saldırgan politikalarını gerekçelendirmek için, dış politikada farklı bir görüntü vermeye çalışıyor uzun zamandır. Kendisini, 70 yıldır demokrasi, barış, insan hakları ve özgürlüğün öncüsü ve güvencesi olarak gören ABD; ABD hegemonyasına razı olmayan, karşı çıkan güçleri demokrasi, barış ve özgürlüğün hasımları olarak göstermeye çalışıyor. Bu yönde propaganda ve yayın çalışmalarını yoğunlaştırıyor. Bu yönde algı yaratmaya çalışıyor.
ABD’nin bu tavrına bilerek, isteyerek destek olan güçler var. ABD’nin saldırı ve işgal aygıtı NATO başta olmak üzere pek çok örgüt, kurum, medya organı, siyasi parti, üniversite, bilim insanı, düşünce kuruluşu, uzman bu amaca hizmet sunuyorlar. Bu hizmeti sunanlar arasında başka kurumlar da var. Örneğin, dünya çapındaki ünü ve itibarıyla bilinen Nobel ödüllerini veren komite, geçtiğimiz yıllarda ABD övgüsünü abartıp, hem itibarını zedelemiş hem de komik duruma düşmüştü. Anımsanacağı üzere, Nobel Barış Ödülü Komitesi, 2009’da ödülü, ABD Başkanı Obama’ya vermişti. Obama henüz çiçeği burnunda bir başkandı. Başkanlık koltuğuna oturalı 9 ay olmuştu. Hiçbir ciddi icraatı olmamıştı. Dünya barışına ilişkin bir vaadi de yoktu üstelik. Hatta Arap Baharı onun döneminde başladı. ABD silah sanayisi en çok ihracatı onun döneminde yaptı. Dünyada savunma bütçesi 800 milyar doları bulan, silahlanmaya en çok kaynak ayıran devlet olarak öne çıkan, 150’den fazla ülkede irili ufaklı 800 kadar üssü bulunan, silah ihracatında dünyada açık ara liderliği elinde tutan, 100’den fazla ülkeye silah satan, dünya silah ihracatındaki payı üçte bire ulaşan ABD’nin başkanına, Nobel Barış Ödülü verilmesi, alay konusu olmuştu.
Nobel Barış Ödülü Komitesi, 2012’de de ödülü Avrupa Birliği’ne (AB) verdi. Ne var ki bu dönem, Avrupa emperyalizminin çatı örgütü AB’nin etkisinin, itibarının dibe vurduğu dönemdi. AB, bölgede, dünya barışı adına tek bir adım atmamıştı. Bir gariplik daha vardı bu ödülde. Beş kişilik ödül komitesi başkanı, İşçi Partili eski Norveç Başbakanı Thorbjorn Jagland, aynı zamanda Avrupa Konseyi Genel Sekreteriydi.
SOĞUK SAVAŞ EZBERİNİ AŞAMAYANLAR
ABD’den insan hakları, demokrasi ve özgürlük bekleyenlerin, halen Soğuk Savaş döneminin kalıplarıyla düşündükleri görülüyor. Bilindiği gibi, Soğuk Savaş döneminde ABD’nin gücü, sadece kendi kapasitesinden değil, müttefiklerinin ABD’yle aynı, benzer tehdit algılarına, önceliklere, hedeflere sahip olmasından da kaynaklanıyordu. Dolayısıyla çoğu zaman müttefikleri, kendi milli hedeflerini ikinci plana itip, ABD’yle uyumlu davranıyor, ABD’nin taleplerini yerine getiriyorlardı. ABD’nin güvenlik, savunma şemsiyesinden yararlanmak uğruna, onun yörüngesine giriyorlardı. ABD; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB), Doğu Bloku’nun varlığını gösterip, müttefiklerini, bu yönde davranmaya zorluyordu.
Soğuk Savaş bitti. Koşullar, ihtiyaçlar, öncelikler, tehdit tanımları, tehdit algıları, hedefler, ittifak ilişkileri değişti. Bu gerçeği görenler, haklı çıkıyorlar. Göremeyenler ise komik oluyorlar.
Barış Doster