China Daily / Yang Wenjing
Batı medyası, Çin’in bir Pasifik Adası ülkesi Solomon Adaları ile imzaladığı türünün ilk örneği olan yeni güvenlik anlaşması üzerinde duruyor. Özellikle, anlaşma Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) birçok eleştiri ve düşmanlığa yol açarken, Beyaz Saray Hint-Pasifik Koordinatörü Kurt Campbell başkanlığında bir heyeti Solomon Adaları’na gönderdi ve anlaşmanın “şeffaf olmadığını” iddia etti.
Bu arada ABD, anlaşmanın “Çin’in adalara askeri güç göndermesine kapıyı açık bıraktığı” izlenimi verdiğini bildirdi. ABD aynı zamanda, “fiili bir kalıcı askeri mevcudiyet, kuvvet aktarımı kapasitesi veya askeri bir tesis kurulması için adımlar atılması halinde, ABD’nin o zaman önemli endişeleri olacağını ve buna göre karşılık vereceğini” kaydetti. Bu tür bir ihtimal karşısında ne tür karşılık vereceğine ilişkin herhangi bir işaret vermemesine rağmen, ABD, bölgesel ortaklarıyla istişare ederek gelişmeleri yakından takip edeceğini vurguladı.
Diğer taraftan Avustralya, anlaşmanın Çin’e Solomon Adaları’nda bir “askeri üs” kurmasına izin vermesi halinde bunun Çin’in “kırmızı çizgiyi” geçmesiyle benzer olacağını bildirdi. Yeni Zelanda da anlaşmanın, Pasifik Adaları Forumu üyeleri arasında, ülkelerin “önemli kararlar vermeden önce savunma konularında birbirlerine danışacağı” yönündeki anlaşmayı ihlal ettiğini öne sürdü. Ve Japonya Çin’in bölgede büyüyen varlığı konusundaki endişelerini dile getirerek, Batılı ortaklarıyla güvenlik iş birliğini artırdı ve Solomon Adaları’na bir heyet gönderdi.
Bundan başka, ABD tarafı, “büyükelçilik açılışını hızlandırma, patlamamış askeri mühimmat konusundaki iş birliğini destekleme ve sağlık sorunlarını çözmek için Mercy hastane gemisini gönderme dâhil olmak üzere Solomon Adaları halkının refahını ilerletmek” için atacağı özel adımları ana hatlarıyla belirtti. ABD ayrıca daha fazla aşı sağlama, iklim mücadelesi ve sağlık girişimlerini artırma sözü verdi.
SOLOMON ADALARI PASİFİK’TE STRATEJİK BİR POZİSYONDA
Altında yatan anlama bakarken, ABD’nin Solomon Adaları ve diğer Pasifik Adaları ülkeleriyle ilgili politikasının havuç ve sopa birleşimi olduğu duygusuna kapılabilirsiniz. Aslında, ABD ve müttefiklerinin baskısı altında Solomon Adaları yönetimi, güvenlik anlaşmasına göre herhangi bir askeri üsse, uzun vadeli varlığa veya kuvvet aktarımı kapasitesine izin vermeyeceğini ilan etti. Yönetim, anlaşmanın sadece “ülke içi uygulamalar” için olduğunu, bunun anlaşmanın bir dış tehditle ilgilenmekten ziyade, adada bir “ayaklanmayı” bastırmaya yardımcı olması anlamına geldiğini bildirdi.
Batı’yı Çin ile yapılan anlaşma konusundaki ikiyüzlülüğü nedeniyle eleştiren Solomon Adaları Başbakanı Manasseh Sogavare, AUKUS’un (Avustralya, Birleşik Krallık ve ABD arasındaki güvenlik anlaşması) şeffaf olmaktan uzak olduğunu belirtti. Sogavare, “Bunun bizim için yaratacağı sonuçlar konusunda abartılı ve histerik olmadık. Avustralya, ABD ve Japonya’nın güven ve karşılıklı saygıya dayalı olarak egemenliğimize de saygılı olacağını umuyoruz.” dedi.
Washington yönetiminin bu konuyla ilgili yaygarası, Asya-Pasifik’teki çetin rekabette dizginleri ele geçirmek ve Çin’i ABD’nin en önemli stratejik rakibi olarak damgalayan eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi sırasında belirlenen yeni stratejik öncelikler temelinde Çin’i yenmek için attığı son adımdır. Solomon Adaları Pasifik’te stratejik bir pozisyonda bulunuyor ve İkinci Dünya Savaşı sırasında en kanlı çarpışmaların bazılarına sahne oldu. ABD ve yakın müttefikleri Avustralya ile Japonya, Pasifik ülkesi Solomon Adaları’nın hassas konumu konusunda endişe duyuyorlar. Onların gözünde Solomon Adaları sözde üçüncü ada zincirinin önemli bir parçası ve Çin, ABD’nin birinci, ikinci ve üçüncü adalar zinciri boyunca ağ tabanlı ittifak sistemine dayalı Asya-Pasifik’te Batı’nın askeri yapısına nüfuz ediyor.
ABD SON BİRKAÇ YILDA PASİFİK ADALARI’NA AZ YATIRIM YAPTI
ABD yönetimi, (Solomon Adaları’nın bir Çin “askeri üssüne” ev sahipliği yapacağını kabul etmemesine rağmen), Çin gemilerinin ada ülkesinde yeniden ikmal yapması ve Çin polisi ile askeri personelinin, adada sosyal düzeni sürdürmede ada ülkesi yetkililerine yardım etmesinin hala mümkün olduğuna inanıyor. Mart ayında açıklanan taslak anlaşma, Çin’in Güney Pasifik’te bir deniz üssü inşa etme ve Okyanus’ta ilk askeri tutunma noktasını güvence altına alma olasılığını artırdı. Bu, Çin-ABD rekabetinden endişe duyan Batılı gözlemciler için kabul edilemez bir durumdur.
Ancak gerçek şu ki, ABD son birkaç yılda Pasifik Adaları ile Asya-Pasifik’e çok az yatırım yaptı ve ikili bölgesel yapı -ABD ile güvenlik uyumu ve Çin ile ekonomik uyum- on yıldır devam etmektedir. ABD, bölgedeki ülkelerle düzgün bir şekilde ilişki kurmak için siyasi irade ve ekonomik teşvikten yoksunken, Çin, Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin önemli ekonomik paketi sayesinde, bölge ülkelerinin kalkınmasına olanak sağlayan altyapısını ve diğer tesislerini inşa etmesine yardım etmiştir. Çin’in ulusal gücünün büyümesiyle, Beijing yönetimi bölge ülkeleriyle sadece ekonomik ve ticaret cephesinde değil, aynı zamanda siyasi, sosyal ve askeri alanlarda da ilişkilerini giderek geliştirmiştir.
GÜVENLİK OLMADAN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA MÜMKÜN DEĞİL
Aslında, Çin’in sosyal istikrara dayalı ekonomik kalkınması, bölgede gelişmekte olan ülkeler için Batı modeline uygun bir alternatif yaratmıştır. Çin’in denizaşırı çıkarlarının artmasıyla birlikte, gerekirse sadece Çin’in ekonomik ve insanı çıkarlarını korumak için değil, aynı zamanda ev sahibi ülkede sosyal düzeni sağlamaya yardımcı olmak adına polis ve askeri personel göndermek istemesi doğaldır. Çin’in Solomon Adaları büyükelçisinin dediği gibi, kalkınma ve güvenlik aynı paranın iki yüzüdür. Güvenlik ve emniyet olmadan ülkeler sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik büyümeden yararlanamazlar. ABD, Çin’in büyüyen etkisini kabul edemediği ve bölgedeki askeri ilişkilerdeki hâkimiyetine meydan okumasını hoş görmediği için, “borç tuzağı”, “yağmacı ekonomi” ve “stratejik kontrol” gibi kavramlar uydurarak, yanlış bilgi yayma savaşına başvurmaktadır.
ABD’nin, iki egemen ülke olarak Çin ve Solomon Adaları’nın, karşılıklı çıkarlarına uygun gördüklerinden güvenlik ilişkisi kurma hakkına sahip olduğunu ve Çin’in ekonomik yaklaşımının (siyasi istikrara dayalı kalkınma) etkili bir devlet yönetimi olduğunu kanıtladığını anlamasının zamanı geldi.